top of page
  • Av. Şefik Karakış

UYAP'tan öğrenme sebebiyle başvurunun süreden reddi mahkemeye erişim hakkı ihlalidir

Güncelleme tarihi: 2 gün önce




Vekil ile takip edilen davalarda süreler vekile tebliğ tarihinden itibaren başlamalıdır.

 

Anayasa Mahkemesi tarafından ilk defa Hüseyin Aşkan kararı ile otaya konulan UYAP'tan "öğrenme" kriteri yine Anayasa Mahkemesi tarafından 8 Mart 2023 tarihinde verilen Ümran Özkan başvurusu ile bir defa daha ve Genel Kurul kararıyla ele alınmıştır. Mahkeme bu kararında da süre aşımı olduğuna karar vermiştir. Ancak, kararın karşı oyları tarafımdan daha önce bu konuda yazılan yazı ile benzerlik göstermektedir ve benim bu içtihadın mahkemeye erişim hakkı ihlali olduğu yönündeki tezimi desteklemektedir.


Söz konusu Ümran Özkan kararında çoğunluk ile hareket etmeyen ve görüşlerimi destekler yönde oy kullanan Anayasa Mahkemesi başkanı Sayın Zühtü Arslan'ın muhalefet şerhini buraya aynen alıyorum. İlgili karar metine buradan ulaşabilirsiniz.


"1. Mahkememiz çoğunluğu, başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasıyla yaptığı başvuruyu süre aşımı nedeniyle kabul edilemez bulmuştur.


2. Somut olayda, 30/4/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunan başvurucunun Bölge İdare Mahkemesinin nihai kararını Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden 27/3/2019 günü okuduğu, ancak aynı kararın başvurucu vekiline 6/4/2019 tarihinde tebliğ edildiği anlaşılmaktadır. Çoğunluk, bireysel başvuru için öngörülen sürenin hesaplanmasında nihai kararın vekile tebliğ edildiği tarihi değil, başvurucunun öğrendiği tarihi esas almıştır (§§ 44-46).


3. 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde otuz günlük başvuru süresinin başlangıç tarihi “başvuru yollarının tüketildiği tarih”, şayet başvuru yolu öngörülmemişse “ihlalin öğrenildiği tarih” olarak belirlenmiştir. Madde gerekçesinde de “kanun yollarını tüketen nihai işlemin başvurucuya tebliğ edildiği tarihten veya kanun yolu öngörülmemişse ihlâlin öğrenildiği tarihten” itibaren sürenin başlayacağı belirtilmiştir.


4. Her ne kadar 47. maddenin gerekçesinde “tebliğ”den bahsedilmekteyse de Anayasa Mahkemesi bireysel başvuruda tebliği nihai kararı öğrenmenin tek yolu olarak görmemiş ve her durumda sürenin başlangıcı olarak “öğrenme” tarihini esas almıştır. Esasen eldeki başvuruda mesele, sürenin öğrenme ya da tebliğden başlayıp başlamayacağından ziyade vekille takip edilen davalarda nihai kararın hem vekil hem de müvekkil tarafından öğrenildiği durumlarda hangisinin esas alınacağıyla ilgilidir. Çoğunluk görüşüne göre, hangisi önceyse süre o tarihten itibaren başlatılmalıdır.


5. Bununla birlikte, bu görüşün kanuni temelinin olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. 6216 sayılı Kanun’da vekille takip edilen davalarda sürenin ne zaman başlayacağına dair bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (7) numaralı fıkrasında bireysel başvurular incelenirken “bu Kanun ve İçtüzükte hüküm bulunmayan hâllerde ilgili usul kanunlarının bireysel başvurunun niteliğine uygun hükümleri”nin uygulanacağı belirtilmiştir. 


6. Bu kapsamda, öncelikle belirtmek gerekir ki, Türk hukukunda vekille takip edilen davalarda tebligatın vekile yapılması esastır. Nitekim 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 11. maddesinin birinci fıkrasına göre “vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligat vekile yapılır”. Tebligatın müvekkile değil vekile yapılmasının amacı, hukuki yardımından yararlanmak üzere kişilerin tayin ettikleri vekilin yardımından yararlanmasını temin etmektir. Tam da bu nedenle Yargıtay’ın 10/7/1940 tarihli içtihadı birleştirme kararında “bir davanın son dereceye kadar takibi için vekil tayin etmiş olan bir kimseye ilâm tebliği … mümkün bulundukça müvekkiline tebligat yapılması kanuna muhalif ve bu sebeple tebliğ dahi hükümsüz olduğundan kanun yoluna müracaat için muayyen olan müddet böyle yolsuz bir tebliğ üzerine cereyan etmiyeceği” açıkça ifade edilmiştir (YİBKK, E. 1940/7, K.1940/75, 10/7/1940).


7. Buna göre hukuki yardımından yararlanmak amacıyla bir davanın son dereceye kadar takibi için vekil tayin etmiş olan kişi, davaya ilişkin tebligatların vekiline yapılacağını, dolayısıyla kanun yollarına başvurma dahil tüm işlemlerin kendisi adına vekili tarafından gerçekleştirileceğini bilmektedir. Başvurucunun vekil vasıtasıyla bireysel başvuru yapmak istediğinde başvuru süresinin nihai kararın vekil tarafından öğrenildiği tarihten itibaren başladığını düşünmesi tabiidir. Bu nedenle, başvurucunun UYAP üzerinden nihai kararı öğrendiği tarihten itibaren otuz günlük başvuru süresinin başlatılması öngörülebilir değildir.


8. Öte yandan, bireysel başvuruda diğer kabul edilebilirlik kriterlerinde olduğu gibi, başvuru süresinin değerlendirilmesinde de aşırı katı ve şekilci yaklaşımdan kaçınmak gerekmektedir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Üçdağ/Türkiye kararında bireysel başvuru süresinin Anayasa Mahkemesi tarafından katı şekilde yorumlanmasının “başvuranın bireysel başvurusunun esasa ilişkin olarak incelenmesi hakkını orantısız bir şekilde kısıtladığı kanaatine” ulaşmıştır (Üçdağ/Türkiye, B. No. 23314/19, 31/8/2021, § 49).


9. Hiç kuşkusuz, başvuru süresinin katı yorumlanmaması otuz günlük kati sürenin esnetilmesi ve haklı bir mazeret olmadan bu sürenin aşılmasının kabul edilmesi anlamına gelmemektedir. Ancak, hukuk devletinin unsurlarından olan öngörülebilirlik ilkesini zedeleyecek ve bu anlamda başvuruculara ağır bir külfet yükleyecek yorumlardan sakınılmalıdır.


10. Sonuç olarak, vekille takip edilen davalarda başvuru süresi, nihai kararın müvekkil değil vekil tarafından -tebliğ veya diğer yöntemlerle- öğrenildiği tarih esas alınmak suretiyle değerlendirilmelidir. Bu sebeple, somut olayda başvurucunun UYAP üzerinden nihai kararı öğrendiği gerekçesiyle sürenin bu tarihten başlatılması, başvurucuya öngörülemez ve orantısız bir külfet yüklemektedir.


11. Açıklanan gerekçelerle, başvuruda süre aşımı olmadığını düşündüğümden çoğunluğun aksi yöndeki kabul edilemezlik kararına katılmıyorum."

bottom of page